17 Mayıs 2011 Salı

Kapandık!

Artık kepenkleri kapatma vakti geldi. Adını bile duymak istemiyorum bu blogun... Yazılar, yine sanal alemin o kirli hazinesinde saklı kalsın: umrumda değil. Artık değişmek ve yeniden başlama vakti...

15 Mayıs 2011 Pazar

Hayalet Sevgili

Kapıyı kapatıp, ağır ağır adımımı sokağa attığımda akşam soğununu yüzümde hissettim. Günüm boş ve sıkıcı geçmişti aslında. Bir an önce eve gitmek istiyordum lakin bunun gerçek sebebi gün içinde yaşadıklarımdı.

25 Nisan 2011 Pazartesi

İki arada kalmak

Soğuk bir sabahtı. Dışarıda, işlerine daha doğrusu ekmek parası kazanacağı 'ocağına' gitmek için telaşlı adımlarla yürüyen onlarca insan vardı. Korna sesleri, hızlı adımların yarattığı gürültü, konuşmalar ve trafiğin yarattığı ambiansta nehir kenarında yürürken o bir tek doğanın sesleri duyuyordu aslında... martı sesleri, denizin sesi, dalgalar ve belki de akıntının çıkardığı ses... Duymak istemiyordu dünyaya ilişkin bir şey. Gözleri, uzakta, ufuğa kilitlenmiş sanki her adımını daha önceden biliyor gibi dimdik yürüyerek yoluna devam ediyordu. Yanında gölgesi, sessizce konuşuyordu kendisiyle. Karar vermeliydi...

22 Nisan 2011 Cuma

Geç kaldık!

İşe geç kalmıştı! Yatağında geçirdiği o 'bir 5 dk daha' molalarından sonra, yatağının kenarına oturup bir 5 dk daha geçirmişti: bu son dakikaların hiç bitmesini istemiyordu. Zaman dursun istiyordu o an: belki de dünyanın en tatlı anlarından biriydi. Sorunsuz, hiç bir his taşımadan, mal gibi bir 5 dk! Ama elini yüzünü yıkamak için aynanın karşısına geçtiğinde 'ha 5 dk önce kalkmışsın, ha 5 dk sonra. ne farkeder be adam!?' sorusunu, yüzüne vurduğu su damlaları sayısınca kendisine bir çırpırda sormuş ve aynı cevabı vermişti: ben istedim!

18 Nisan 2011 Pazartesi

Gerçeği göremeyen sevgili

Sokak lambasının hemen kenarında durmuş, yağan yağmurdan hiç etkilenmeden onu bekliyordu. Adına uygun bir şekilde, erken gelmesini umut ederken aklından geçen onca soruya bir cevap bulamamak içini sızlatıyor, kaskatı kesiliyordu. ''Soğuktan etkilenmememin sebebi bu sanırım. '' diye düşünüp, fimlerdeki kötü adamlar gibi sırıttı. Hangi taraftan geleceğini bildiği halde yine de hem sağına, hem soluna bakıp bakıp duruyordu. Biliyordu, belki süpriz yapacaktı: süpriz yapmayı çok severdi.

14 Nisan 2011 Perşembe

Kuruntular

Lokantanın en ücra köşesine oturmuştu. Bu huyunun kaynağını bilmiyordu, sevdiği insanla buluştuğunda bile hep böyle ücra köşeleri seçmiş, bir keresinde bu yüzden azar bile işitmişti. Ama herhangi bir sebebi yoktu ona göre: kalabalık ortamları sevmemesi ve konuşmalarına başkalarının kulak misafiri olmasını istememesini sebep olarak söyleyebilirdi ama aslında bunlarda sorun değildi. Kimseden çekilmez, istediğini yapardı: ama yine de lokantanın en ücra köşesine otururdu....

3 Nisan 2011 Pazar

Yalnızlık

Ben seni görmek için sınırlarımı zorlarken, senin umursamamandan, alaycı konuşmalarından ya da senden vazgeçerim diye korkup önüme bir parça yem atmandan anlamalıydım aslında gerçekleri... Anladım da aslında, ama aşkıma, sevgime bunu yediremedim. Sustum, gerçekleri görmen için...

24 Mart 2011 Perşembe

Biri senin için ne kadar yanarsa,seni o kadar seviyordur.

Bazı insanları özlemek onun yanında olmaktan daha güzeldir. Bazı insanların yokluğu daha güzeldir varlığından.Yokluğunda ona binlerce anlam katarsın,içinde en ulaşılmaz yere koyarsın.Yan yanayken tüketmişsindir zaten bütün saygını.Aylar sonra tekrar gelmek,tekrar aynı şekilde sevilmeyi ummak ne kadar doğru ?

8 Mart 2011 Salı

Nasıl bir eş?

Nasıl bir eş? Bu soruyu hiç düşündünüz mü? Çoğunuz, eninde sonunda evlenecek ve doğru insanı bulmak için uğraşıyor. Ama genellikle hep bazı duygularına uygun olan kişilerle evlenilip, hayat 'sıkıntılı' bir şekilde devam ettiriliyor. Bugün her 3 evlilikten 1 i ayrılıkla sonuçlanıyormuş. Sebepler ise 'maddiyat' ile 'geçimsizlik' imiş. Bunun kaynağı da her iki tarafında dünyaya aşırı önem verip, hayatlarını 'günlük' geçirmeye çalışmaları olsa gerek... Mantık evliliğine bir çoğu karşı çıkabilir ama aslolan bu dünya mıdır? Ve neden herkes acı çekmekten bu kadar zevk alır merak eder, dururum...

7 Mart 2011 Pazartesi

Hayatın çok değerli

Güneşi görmeyi içine sindirebiliyorsan, Konuşulanları duymamayı başarabiliyorsan, Görmeyi hissedebiliyorsan, Gülmeyi güldürebiliyorsan, Dondurmayı eritmeden bitirebiliyorsan, Kahkahayı ölçmeden taaa uzaklara atabiliyorsan, Çekirdeği "ehhh yeter artık!" demeden bırakabiliyorsan, İngilizce bilmesende yabancı parçaları mırıldanabiliyorsan, Sabırla bekleyemeyip 7 aylık olmayı başarabiliyorsan, Sırf sen istediğin için gerçekleşmesi çok zor olan fakat başaracağına inandığın projelerin temelini korkmadan atabiliyorsan, hatırla ki; senin hayatın çok değerli...

17 Şubat 2011 Perşembe

Biriktirdim bir çok şeyi

Sensiz geçen günlerde, seninle konuşmanın dışında kendi kendimle de çok şey konuştum herhalde. Susmayı tercih ettim ama ruhum susmak bilmiyor, aşkım içime sığmak bilmiyor. Seviyorum işte, bunu neden inkar edeyim?

16 Şubat 2011 Çarşamba

Ben henüz sensiz yapamıyorum

''yapamıyorum işte'' deyip, 5 yaşındaki çocuklar gibi omuzlarımı kaldırmak isterdim, ''banane, banane'' imasında bulunarak... Ama yapamadım, şuan gözlerimden yaşlar sular seller gibi akmasın diye kendimi engellerken bile yapamadım... Buruktum, kırılmıştım, hüzünlüydüm... yoksundum, senden ve seninle olan herşeyden.

Bitmez dedim

Gözlerim ufka doğru öylesine keskin bakıyordu ki, sanki ufuktan gözlerimi alırsam midem bulanacak ve bir an sevdiğimi aklımdan atmış olacaktım korkusu vardı içimde... Bakıyordum öylesine nedensizce, dimdik durmayı başararak...