25 Nisan 2011 Pazartesi

İki arada kalmak

Soğuk bir sabahtı. Dışarıda, işlerine daha doğrusu ekmek parası kazanacağı 'ocağına' gitmek için telaşlı adımlarla yürüyen onlarca insan vardı. Korna sesleri, hızlı adımların yarattığı gürültü, konuşmalar ve trafiğin yarattığı ambiansta nehir kenarında yürürken o bir tek doğanın sesleri duyuyordu aslında... martı sesleri, denizin sesi, dalgalar ve belki de akıntının çıkardığı ses... Duymak istemiyordu dünyaya ilişkin bir şey. Gözleri, uzakta, ufuğa kilitlenmiş sanki her adımını daha önceden biliyor gibi dimdik yürüyerek yoluna devam ediyordu. Yanında gölgesi, sessizce konuşuyordu kendisiyle. Karar vermeliydi...


Artık iki arada kalmak, ona daha fazla acı veriyordu...

Evet, artık bir karar vermeliydi.

Bir an durdu, acelesi de yoktu aslında. Erken çıkmıştı evden, sokaklar bomboş iken.. Şuan yanından geçen onlarca kişinin ondan habersiz olduklarına emin olabilirdi. Bir ruh gibiydi belki de, onlara görünmüyordu. Bu durum onu gülümsetti: ''Bana dokunmayana, dokunmam... '' dedi sessizce.. Arkasını döndü dünyaya, yaşayan, hareket eden her şeye ve nehirin pisli sularında kendi yansımasını aramaya başladı. Gözlüklerini takıp, gözlerini kıstı ve kendini karşısında bulana kadar baktı, baktı, baktı...

Kendiyle konuşmayı oldu olası sevmemişti ama bu aşk travmasından sonra kendini bu halde çok görmüştü. Hata yaptığını, fazla ciddiye aldığını, gereksiz yere acı çektiğini kim bilir kaç kere kendiyle tartışmıştı. Yoldan geçenler belki de onu deli zannedebilirlerdi ama o en akıllıların yaptığı gibi sonuca kendi gitmeye kararlı gibiydi.

Karar vermeliydi...

Ya herkes gibi olacak ya da acı çekmeye, sevmeye, üzülmeye devam edecekti. Herkes gibi olmak onun içindeki acıyı daha da artıyordu aslında ama eğer öyle olursa, böyle bir derdi olmayacağını da biliyordu. Fakat her şeye rağmen acı çekmeye dayanabilirdi. Onu ayakta tutan bir sevgisi vardı...

Tüm bunlara rağmen, hayat devam ediyordu... Ve o bir karar vermek zorundaydı.

Güneşin doğuşuyla dışarı çıkmıştı, güneş tam ortaya geldiğinde başının üstünde o yanağına süzülen yaşlarla beraber terini de kurulamıştı. Ve şuan ezanla beraber güneşin batışını seyredaldı.

Bir an saatine baktı. Yarım saati daha kalmıştı, acele etmeliydi: bir bayanla akşam yemeği için randevulaşmıştı....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder